Bu Blogda Ara

6 Ağustos 2009 Perşembe

KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA VE TODORİ'NİN UYANIKLIĞI











Sahile ulaştık. Otomobili güvenli bir yere park etmek için bakınırken, sahildeki bir restaurant (Güzel Midilin Restaurant yani Güzel Midilli) görevlisinin eliyle işaret ettiğini, restauranttaki bir çiftin de el salladığını fark ettik. Adının Todori Şeytanidis, olduğunu sonradan öğrendiğimiz restaurant görevlisi, lokantanın önüne otomobili park edebileceğimizi söyledi. Otomobili park edip ayrılacakken, lokantada oturan çiftin bize el salladıklarını hatırlayıp, bir selam vermek üzere geri döndük. Hanımefendi Fransa'da öğretmen olarak görevliymiş. Onlar da otomobille Türkiye'ye dönerken, dönüşü bir turistik geziye dönüştürmüşler. Kısa sohbetimizde Atina'dan geldiklerini ve çok beğendiklerini söyleyerek, Atina'yı görmemizi önerdiler. Yazık ki, Atina gezi planımızda yer almıyordu. Rota'yı Atina'ya çevirmemiz, planımızı alt üst edecekti. Başka sefere Atina'yı da görmeyi umut ediyorum.
Todori'den birkaç kısa bilgi aldıktan sonra, Kavala Kalesi'ne yürüdük. Yunanistan'ın kuzeyindeki, Ege kıyısındaki bu şirin şehrin dar ve bir o kadar da dik Kale sokaklarında yürüdük. İlk, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın yaptırdığı İmaret önümüze çıktı. İmaret şimdi otel olarak kullanılıyordu. Bir zamanlar medrese eğitimi alan öğrencilerin kaldığı imaret şimdi pahalı bir butik otele döşütürülmüştü. Geceliğinin 300-500 Euro civarında olduğunu öğrendik. Kapısından girip, bir-iki fotoğraf çektikten sonra yolumuza devam ettik.
Kavalalı Mehmet Ali'yi okulda tarih kitaplarında okumuştuk. Mısır Valisi iken Osmanlı hanedanına kafa tutmuş, hazırladığı orduyla Anadolu'ya geçmiş ve Kütahya'ya kadar da gelmişti. Kökeninin Arnavut olduğu,. Kavala yakınlarındaki bir köyde doğduğu biliniyor.
Mehmet Ali Sokağı'ndan devamla Kale içerisindeki sokakları gezdik ve yorulduk. Dönüşte, otomobilimizi önüne bıraktığımız restaurantta karnımızı doyuralım dedik. Todori Türkçe bilmenin yanında pazarlamacılık maharetini de göstermişti. Otomobilimizi park etmemize izin vererek, müşteri de kazanmıştı. Biz de minnet borcumuzu yemek yiyerek ödemüş olacaktık böylece. Todori, bir süre İstanbul'da bulunduğunu, Türkçe'yi de İstanbul'da öğrendiğini anlattı bize. (İlgilenenler için Todori'nin telefonu:0030-2510 224749 ve 0030-693-831 08 44 – orea.mitilini@gmail.com) Deniz ürünlerinden kalamar istedik. Ardından frappe istedik. Frappe büyük bir bardağın içine süt, nescafe, buz ve şeker konularak hazırlanıyor. Blenderle ya da el mikseriyle iyice karıştırılınca da köpüklü bir içecek haline geliyor. Daha sonra Selanik'te de içtiğimiz frappenin, bizim vazgeçilmez içeceğimiz çay gibi Yunan halkının başlıca içeceği olduğunu gözlemledik. Frappenin yanı sıra, bir de maden suyu istedik. Maden suyunun şişesi çok hoşuma gitti. Bizde Kızılay Maden Suyu'nun şişesi yıllardır aynıdır. Avrupa'daki maden suları Kızılay'ın yerini tutamaz elbette ama şişenin dizaynında yenilik yapmak gerek değil mi? Haa bir de kalamar istemiştik . Yunanistan'da deniz ürünlerinin güzel yapıldığı söylenir hep. Kavala ve daha sonra Selanik ve Dedeağaç'ta yediğimiz kalamarı beğenmedik. Eşim kalamarı Yunanlılardan daha güzel pişiriyor. Çünkü kalamar pişirmek emek ister. Kalamarı soda, yoksa bira ve soğan suyu ile iyice yoğurmak, terbiyelemek gerekiyor. Denizci Yunanlılar kalamar nasıl pişirilir Çankırılı Gül Hanım'dan öğrenmeliler.
Gezimiz boyunca yemek yediğimiz restaurantların menülerinin de fotoğraflarını çekmeyi ihmal etmedim. Belki gezi anılarının yanında menü fotoğraflarını da koyarsam, gidip de görmek, görüp de tatmak isteyenlere, yiyecekleri yemeklerin fiyatları, lokantadan ne kadar bir hesapla kalkabilecekleri konusunda fikir olur diye düşündüm. Güzel Midilli lokantasındaki menünün bir bölümü de Türkçe idi. İçeçekler bölümünde bizim geleneksel kahvemiz “Türk Kahvesi” adıyla sunuluyordu. Todori'ye, ''Burada Türk Kahvesi yazmışsınız, menünün Yunanca bölümünde de Yunan Kahvesi yazıyordur mutlaka. Öyle mi, değil mi, doğru söyle'' dedim. Todori samimi cevap verdi: ''Evet orada Yunan Kahvesi yazıyor.'' Kavala'ya gelen Türk turistlerin gönlünü fethetmenin yolunu bulmuş uyanıklar. Bu Yunanlılar sahiplenmeyi ne kadar seviyorlar yahu. Kahvemizi, baklavamızı, her şeyimizi sahipleniyorlar. Allah'tan rakıyı sahiplenmeye kalkmamışlar da kendi rakılarına ''Uzo'' demişler. Yoksa rakı da tehlikeye girebilirdi hani.
Hoşbeşten, kalamarı eleştirdikten, Todori ile sohbetten sonra kalktık ve Selanik'e gitmek üzere yola koyulduk.

2 yorum:

Türk Kahvem dedi ki...

Yunanistan'daki askeri cuntadan sonra Türk kahvesi yerine Yunan kahvesi adı kullanmak gibi ırkçı bir uygulama başlamış ne yazık ki...

Bazı şeyler vardır ki, adı bilindiği şekliyle kalır. Fransız öpücüğü, Rus salatası, Fransız kızartması adlarını değiştirmek ne kadar saçmaysa Türk kahvesine başka bir isim takmak da o kadar saçma bence.

Türk Kahvem
http://turkkahvem.blogcu.com/

Adsız dedi ki...

Rakı ile uzonun damıtımı farklıdır. Sahiplenmezler endişelenmeyin:)))