Bu Blogda Ara

1 Ağustos 2009 Cumartesi

İPSALA'DAN ÇIKIŞ

İstanbul'un ardından bir gece de, Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde, bir yakınımızın evinde konaklayarak, İpsala'ya iyice yaklaşmış olduk. Sabah erkenden uyanıp, kahvaltının ardından İpsala Gümrük Kapısı'na ulaştık. Ben sınır kapısında herhangi bir sorun çıkmasın diye tüm belgelerimi önceden hazırlamış, ayrı bir çantaya koymuştum. İstenmemesine rağmen, aile fertleri için toplam 112 Euro ödeyerek, 1 aylık seyahat sigortası yaptırdım. Ayrıca, gümrükte istenecek trafik sigortasını da, Antalya'daki sigortacıma önceden hazırlattım. Ancak, ilk sürpriz sigorta meselesinde karşımıza çıktı. Sigorta yapılmış, poliçe verilmişti ama gümrük memurlarının tanıdığı ve istediği green kart, başka bir deyişle yeşil sigorta kartı yoktu. Antalya'daki sigortacım, ilk kez böyle bir sigorta yaptığından portföyü hazırlamış ama green kartın ne olduğunu bilmediğinden böyle bir evrak hazırlamamışı. İpsala'daki Turing Kurumu'na uluslararası ehliyet (üzerinde beynelmilel yazıyor) almak için gittiğimde, green kart olmadan Yunanistan gümrüğünden geri döndürebileceklerini söylediler. "Peki sen yeniden sigorta yap, yeşil sigorta kartını da ver. Ben eski sigortayı iptal ettirir, parasını iade alırım bir şekilde) dedim. Ama iş öyle değilmiş. Sigorta şirketleri arası merkezi bilgisayar sisteminde bu sigorta göründüğünden yeni bir sigorta yapılamıyormuş. Eski sigortanın iptal edilmesi ve bilgisayar ağında da bu iptalin görünmesi gerekiyormuş. Hemen Antalya'daki sigortacımı Ümit Hanım'ı cep telefonundan aradım. "Aman sigortayı iptal et, ben İpsala'dan yaptıracağım." Ümit Hanım ofise gitmek üzere yolda olduğunu, gider gitmez iptal işlemini yaptıracağını söyledi. Neyse ki iptal işlemi kısa sürede yapıldı ve internet ortamında da göründü. Fakat bu kez Turing Kurumu'nun bilgisayar sisteminde arıza çıktı. Sistem çalışmıyordu. Görevli bir süre bekledikten sonra, "Şu ileride başka bir sigorta şirketinin masası var. Gidip orada sigortanızı yaptırın" dedi. Keşke bunu önceden söyleseydi de zaman kaybetmeseydik. Beynelmilel ehliyetimizi Turing Kurumu'ndan aldık. Haa, bu arada hatırlatayım: Triptik denilen belge artık istenmiyormuş. Yaptırmak size kalmış. Madem zorunlu değil 30 TL'yi boşuna ödemeyelim dedik. Gerçi dönüşte İpsala'daki memur "Triptik belgeniz var mı?" diye sordu. Olmadığını, artık yapılmadığı söylendiği için yaptırmadığını bildirince sesini çıkarmadı. Her işimizi yaptırdık haydi, polise gidip çıkışımızı yapalım derken, bu kez de 15'er TL'lik yurt dışı çıkış harcını ödemeyi unuttuğumuz ortaya çıktı. Gittik, harcımızı da ödeyip, pulumuzu aldık. Bu işlemler sırasında da İpsala sınırına 10 kadar motosikletli Türk gezgin girdi. Aralarından biri tüm pasaportları toplayarak, yurt dışı çıkış harcını almaya geldi. İstanbul'da yaşayan motosiklet tutkunları hafta sonu için Yunanistan gezisine çıkmışlar. Aralarında mimar, antikacı, hekim olan grup daha çıkışta neşeli tavırlarıyla dikkati çekiyordu. Motosikletli gezginlerle kısa süre sohbet edip, kendilerinden ve polisten izin alarak fotoğraflarını çektim. İzin istedim, çünkü sınır kapılarında fotoğraf çekmenin yasak olduğunu biliyordum. Sıkıntı çıkarmadılar. Veee tüm işlemleri yaptıktan sonra saat 11.00 civarında Meriç Nehri üzerindeki köprüye yöneldik. Türk askerine selam çakıp, dalgalanan Türk bayrağıyla son kez göz göze geldikten sonra 20 kilometre süratla köprünün öte ucuna yöneldik. Köprünün diğer ucunda iki Yunan askeri gayet rahat tavırla nöbet tutuyor, sohbet edip kahve içiyorlardı. Oğlum Ahmet Yiğit'in ilk gözlemi: "Baba Yunan askeri çok lakayt ya... Baksana ne biçim nöbet tutuyorlar. Nöbette kahve içiyorlar" dedi. Gözleminde haklıydı. Köprüyü geçip, Yunan sınır polisine evraklarımızı uzattık. Yeşil pasaportlarımızı kısa süre inceledi, beynelmilel ehliyetimizi ve yeşil sigortamıza baktı. İşi fazla uzatmadan mühürleri bastı ve pasaportlarımızı iade etti. Sırada Yunan gümrük memuru. O da başıyla hoşgeldiniz der gibi bir işaret yaptı va geçmemize izin verdi. Artık Yunanistan topraklarındaydık. İlk karşımıza çıkan Yunanistan'ın AB fonlarıyla inşa ettiği otoyol oldu. 2 şeritli olmasına rağmen çok düzgün ve yüksek standarttaydı. Ayağımız gaza hafifçe dokundu ve biraz temkinli de olsa hızımızı artırdık. Ama gezimiz boyunca hız limitlerini aşmamaya özen gösterdik. Kaymak gibi bir otoyolda ilerleyerek, yaklaşık 1 saat sonra ilk durağımız Alexandroupoli (Dedeağaç) şehrinde otoyoldan çıktık.

Hiç yorum yok: