Bu Blogda Ara

26 Ağustos 2009 Çarşamba

PRİZREN'DEN GÖRÜNTÜLER

Prizren'in ortasından geçen dere.

Kosova'nın belli başlı üç şehri var. Bunlardan biri başkent Priştina. Klasik bir başkent görüntüsüne bürünmüş. Diğeri Prizren, Türk Barış Birliği'nin de konuşlandığı bu şehir, Priştine'ye göre daha çok tarih kokuyor va daha turistik. 30 bin nüfuslu bu şehrin ortasından bir ırmak geçiyor. Irmağın her iki yanında kafeler... Kafelerin bulunduğu meydanın adı da Şadırvan. Gündüz Şadırvan civarında gezdik ama hava sıcaktı. Akşam Şadırvan Meydanı cıvıl cıvıldı. Kafeler tıklık tıklım. Özellikle genç kız ve erkekler giyinip, kuşanmış Şadırvan Meydanındaki kafelere doluşmuşlardı. Prizren'de halkın genellikle yoksul olduğu, ortalama ücretin 200 Euro civarında olduğu düşünülürse, kafelerin bu kadar kalabalık olmasına anlam vermek mümkün değil. Kosova'da para birimi olarak Euro kullanılıyor. Tamam, kafeler diğer Avrupa ülkelerine göre ucuz, hatta Türkiye'ye göre de ucuz sayılabilir ama ortalama ücretin 200-250 Euro olduğu düşünülürse, kafelerin kalabalıklığını anlamak güçleşiyor. Gerçiyalnızca şehir merkezleri değil, Kosova'da yol üstünde gördüğümüz dağ köylerinde dahi, akşam karanlığında yol kenarları köy meydanlarının kalabalıklığı dikkatimizi çekti. Gençler, kızlı-erkekli yol kenarında volta atıyorlardı. Hemen her köyde hiç olmazsa 1 tane içki de içilebilir bir kafe bulunuyordu. Gençler ya kafede, ya kafenin önünde,. ya da 3-4 dükkanın yer aldığı küçücük köy meydanında toplaşıp laflıyorlardı.

CENAZE İLANLARI AĞAÇLARDA




Makedonya'da da görmüştük. Ama orada daha çok Hristiyanlar bunu yapıyordu. Kosova'da ölüm haberleri, ölenin yakınlarının bastırdığı ilanlarla yaşadıkları bölge halkına duyuruluyor. Ölen eğer Hristiyan ise, ilanın çerçevesi siyah renkli oluyor, Müslümansa yeşil... Makedonya'da Müslümanlar ölüm ilanlarını daha çok cami kapılarına asarlarken, Kosova'da şehrin hemen her yerinde, ağaçlarda, ilan panolarında bu duyuruları görmek mümkün. Bazı ilan panolarında Müslümen ve Hristiyan cenazeleri yan yana duyurulmuş. Bu tür ilanları Saray Bosna'da da göreceğiz.

ARNAVUT KADINI



Prizren'de, caddelerde bazı yaşlı kadınları yöresel kıyafetleriyle gördük. Eteğinin bel kısmına tahta bir kasnak koymuşlar. Böylece kalça sanki daha geniş görünüyor. Prizren yakınlarındaki bir köyde yaşayan kadınların çarşı-pazara çıkarken bu yöresel kıyafeti giydiklerini öğrendik.

PRİZREN'DE OSMANLI ESERLERİ



KOSOVALI ÖĞRENCİLERİN KARNE SEVİNCİ VE TAMİRCİ ORHAN



Antalya'dan yola çıkmadan bakımını yaptırdığımız otomobil, 9 bin kilometre boyunca hiç arızalanmadı. Yalnızca, Üsküp'ten Prizren'e doğru giderken, arka sağ lambanın patladığını fark ettim. Yolda tamirci olmadığından. ertesi güne bıraktık. Prizren'de ara sokaklarda bir oto elektrikçi ararken bir tamirci dükkanı gördüm. Yakınlarda oto elektrikçi olup olmadığını sorunca, adının Orhan olduğunu öğrendiğimiz Türk kökenli tamirci, sorunumuzun ne olduğunu sordu. Lambanın ampulünün patladığını söyleyince, kendisinin halladebileceğini belirtti. Bizde yedek ambul olmayınca, gitti bir yerlerden ampul buldu geldi ve lambayı değiştirdi. Borcumuzu sorduğumuzda para almayacağını söyledi. Israr edince, ''O halde yalnızca ampul parasını verin'' dedi ve bizden yalnızca 50 Cent, yani Türk parasıyla 1 TL civarında bir para aldı.

Alttaki fotoğrafta da karnelerini almış kız öğrencileri görüyorsunuz. Tamirci ararken, okuldan dağılan öğrencileri görünce, iki kızı yanımıza çağırdık, karnelerine bakmak istedik. Türkçe bilmeyen Arnavut olduklarını sandığımız 8. sınıf öğrencisi kızlar karnelerini gösterdi. Tatile girdikleri için mutluydular. Tarih 7 Temmuzdu. Yani Kosova'da okullar 7 Temmuzda tatile giriyordu.

PRİZREN'DE FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ


Prizren'deki ilk günümüzde arabamızın arka lambasını yaptıracak yer ararken, ara sokaklarda Fenerbahçe'nin lokalini gördük. Bir Beşiktaşlı olarak pek memnum kalmasam da, bir Türk kulübünün Kosova'da bir lokalinin olmasından hoşlandığımızı da saklayamam yani.

TANKLAR İÇİN HIZ SINIRI


Kosova'da dikkatimizi çeken bir şey oldu. Trafikte durup bakamadığımdan içim içimi yedi. Sonra müsait bir yerde durup fotoğrafını çektim. Uzun zamandır iç savaş yaşayan Kosova'da askeri helikopteri havada, askeri araçları trafikte sık sık görmek çok normal. Köprü girişlerinde tüm araçlar için azami hız sınırını gösteren tabelalar konulmuş. Kamyon ve otomobillerin yanı sıra tanklar için de azami hız sınırı belirlenmiş.

Kosova'da farklı bir tabela da, vahşi hayvanların çıkabileceğine yönelik uyarılara ilişkindi. Türkiye dahil bir çok ülkede bu durum, sıçrayan bir ceylan simgesiyle gösterilirken, Kosova'da kükreyen bir arslan simgesi tabelaya yerleştirilmiş. O kadar vahşi ormanların arasından, dağ yollarından geçtik ama aslan falan görmedik hani :)

BİSİKLETLİ GEZGİN




Prizren'e 20 kilometre kala Shar Dağı'nda konakladığımız Shari Otel'den Prizren'e giderken, dik ve virajlı yolda bisikletli bir gezgine rastladım. Sürat yapmak mümkün olmadığından kolayca otomobili durdurup, yokuş yukarı çıkan bisikletli gezgini fotoğrafladım. O dabana gülümseyip, elinin iki parmağını V şeklinde açarak, zafer işareti yaptı. Bisikletinin hemen her yerini bagaj haline getiren gezgin, bisikletinin arkasına, küçük bir romörk takmış, gitarını ve kişisel eşyalarını buna yüklemiş. Bizim otomobille git git bitiremediğimiz, dar, dik ve vahşi doğanın ortasından döne döne giden yolu kaç günde tırmanmayı başardı acaba?

SHARRI OTEL'DE VİLLA KEYFİ





Üsküp'ten yola geç çıktığımızdan olsa gerek, Prizren'e doğru, asfalt dağ yolundan ilerlerken hava karardı. Eşim endişelenmeye başladı. Yol gerçekten pek ıssızdı. Belki de endişelenmekte haklıydı.

Virajlı yolda ilerlemek de çok zorlaştı. Ortalama hızımız 30-40 kilometreyi geçemiyordu. Kimi köylerden geçince tek tük insanlar görüyorduk ama bir an önce konaklayacak bir yere ulaşsak iyi olacaktı. Derken sanırım Prizren'e 25 kilometre kala ışıklarından konaklama tesisi olduğunu sandığımız bir binanın önüne geldik. Tesisin önündeki yolu bir miktar genişleterek, hiç olmazsa duraklayabileceğimiz bir alan açmışlardı. Hemen park ettim ve dağ başında bu ne idüğü belirsiz tesiste konaklamayı kafama koydum. Eşim ve oğlum otomobilde kaldı. Kızımla beraber tesisten içeri girdik. Demir kapısı kapalıydı, güvenlik görevlisi geldiğimiz fark etti. Resepsiyona kadar bize eşlik etti ve görevliyi çağırdı. Temiz bir tesise benziyordu. Nitekim otelin 4 yıldızlı olduğunu anladık. Görevli, her bir oda için 45'erden 90 Euro seçeneğinin yanı sıra, iki katlı alt katı salon, mutfak, tuvalet, üst katında iki yatak odası iki banyo olan villalarda toplam 70 Euro'ya kalabileceğimiz söyledi.

Villayı görmek istedik. Gösterdiler. Karanlıkta etrafı pek seçemiyorduk ama villa harikaydı. Hemen kabul ettik ve eşime durumu anlatmaya gittik. Güzel bir villada geceliği 70 Euro'ya kalabileceğimizi söyledik. O da gördü. Nitekim, yerinde karar vererek, güzel bir villaya yerleştiğimizi anladık.

Sabah olunca da etrafımızdaki dağlar ve orman, seri (hatta soğuk) havayla harika bir yerde olduğumuzu gördük. Bir dağın zirvesine yakın yamacındaki otel yeşillikler içinde harika bir dağ oteliydi. Ana blok yerine villada kalmak da cabası. Otelin teras şeklindeki lokantasında kahvaltımızı yaptık ve manzarayı seyrettik. Aşağıya doğru kıvrılıp giden yolu görünce, gece ne denli zor bir yolculuk yaptığımızı daha iyi kavramış olduk. Bu yola hemen bir isim taktık. Calgon yol. Nedeni de şu: Televizyondaki çamaşır makinelerini kireçten koruyan Calgon reklamında, teknik görevli ya da ev hanımı çamaşır makinesinin kıvrım kıvrım rezistansını gösteriyor ya... İşte o yol çamaşır makinesi rezistansına benziyordu. Kestirmeden yolu adı konulmuş oldu. Calgon reklamındaki gibi bir yol. Prizren'e bu yoldan gidecek, akşam tekrar otele geri dönecektik. Tahmini 22 kilometrelik yolu da ancak 1 saatte alabildik.

Konakladığımız Sharri Otel'in Youtube'de bir videosunu gördüm. Oteli görmek isterseniz aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=_fSTYguNuj8

SHAR DAĞI'NDAN PRİZREN'E YEŞİLLİKLER İÇİNDE




Sharri Otel'in lokantasından Sharri-Prizren yolunun görünümü...

Yol yeşillikler içinde ince uzun kıvrılıp gidiyor.

SHAR DAĞI-2

SHAR DAĞI





Sharri Otel'deki kahvaltının ardından Prizren'i görmek üzere yola çıktık. Yine yemyeşil ormanların, bahçelerin, küçük şirin köylerin arasından kıvrıla kıvrıla giderek Prizren'e ulaştık.

Yol üstündeki kimi köylerde camiler gördük, bazı direklere Kosova Türk bayrakları birlikte asılmıştı. Köyleri, Türk bayrağını ve camileri görünce, gece yolculuğu esnasında boşuna endişelendiğimi fark ettim. Ama zifiri karanlık, tenha, dar ve virajlı yol endişelenmemi haklı da kılıyordu hani.

KOSOVA






POLİSLERLE İLK MUHABBET

Üsküp'ten akşama doğru yola çıktık. Navigasyon'da Prizren'i işaretledik ancak, şehir içinden önce hangi yola dönmemiz gerektiğini de sorarak, kendimizi "duble check'' yaparak garantiye almak istedik. Bir trafik lambasında yanımızda duran otomobilin hanım sürücüsüne sorduk. Kısaca tarif etti. Sonra da İngilizce nereli olduğumuzu sordu. Türk olduğumuzu söyleyince ''Baştan söylesenize'' diye Türkçe karşılık verdi. Otomobili Üsküp plakalıydı ama dikiz aynasına astığı, Türkiye'deki bir siyasi partinin amblemini taşıyan bayrağı görememişiz nedense.

Yol virajlıydı. Fazla hız yapamıyorduk. Ancak bir virajı döner dönmez, 2 polis durmamızı işaret etti. Hepimiz birden "Eyvah" dedik. Çünkü geziye çıkmadan önce turizmci bir ahbabım, "Makedonya'da dikkat et. Polis kıyafeti giymiş soyguncular, pasaportlarınızı alıyor, iade etmek için de yüklü para istiyorlarmış" uyarısında bulunmuştu.

Bizi durduranların gerçek polis mi, soyguncu mu olduğunu anlamak güçtü. Otomobilden kızımla birlikte indik. Polislerden biri elindeki radar kamerasını göstererek, hız sınırını aştığımızı söyledi. İtiraz ettik ve yavaş gittiğimizi söyledik. Önündeki not defterine, burada hız sınırının 50 olduğunu, bizimse 66 kilometre hızla seyrettiğimizi söyledi, pasaportlarımızı istedi. Pasaportlar otomobilin bagajındaki çantadaydı. Hemen vermek istemedik, biraz oyalanır gibi yaptık ama endişeliyik de... Pasaportları arar gibi yaparken, polis nereden gelip nereye gittiğimizi, milliyetimizi, ardından da mesleğimi sordu. Gazeteci olduğumu söyleyince Kosova'da mı görev yaptığımız sordu. Çünkü Kosova'ya doğru gidiyorduk. Türkiye'de görev yaptığımız söyledim. Nedense hemen, "Tamam yolunuza devam edin" dedi. Nedendir bilinmez affedilmiştik. Pasaport çantamızı çıkartmadan hemen otomobile binip, sınıra doğru yola çıktık. Ama artık daha bir dikkatliydik. 30-40-50 kilometre hız sınırlarına uyarak, gideceğimiz yere kimbilir ne zaman varabilirdik. Ama yan koltuktaki hanımın denetimi daha da sıklaştı. Hız sınırı aşmama bir daha asla izin vermedi. Polislerle papaz olmak istemiyorduk.

-TÜRK OLMANIN İTİBARI-

Sınıra vardık. Makedon polisi de, Kosova polisi de, gümrükçüler de, hiç bir zorluk çıkartmadan, bagajlarımızı açmamızı dahi istemeden, hatta pasaportları eline alıp, Ay-Yıldız işaretini gördükten sonra kapağını bile açmadan, yolumuza devam etmemizi işaret ettiler. Zaten gezi boyunca geçtiğimiz 11 ülkede sanırım iki kez Yunanistan'a ilk giriş ile Kosova'dan Karadağ'a girişte arka bagajımızı 10-15 saniyeliğine açmak durumunda kaldık. İlkinde Yunan polisi sigara olup olmadığını sordu, sigara kullanmadığımızı söyleyince bagajı kapatmamızı istedi ve başka zorluk çıkartmadı. Karadağ'daki kadın gümrükçü de bagajı açtıktan hemen sonra "Hepsi kişisel eşyanız mı" diye sorup, olumlu yanıt alınca, bagajı kapatıp teşekkür etti. Otomobilin üstündeki portbagajı bir kez olsun bile açmadık.

Sınırı geçtikten bir süre sonra Kosova'nın başkenti Prişti'ye gitmek yerine, sola doğru direksiyonu kırdık ve Prizren'e yöneldik. Kavşaktaki köprünün ayağındaki yağlı boya yazılar dikkatimizi çekti. Kosova'nın bağımsızlık mücadelesinde Kosova'nın askeri gücü UÇK'nın yanında yer alan NATO VE ABD'ye teşekkür ediyorlardı. Yorum yapmayacağım, yorumu size bırakıyorum.

Bu yazıların fotoğrafını çekmek için arabadan indiğimde sağ arka lambanın yanmadığını fark ettim. İlk durduğumuz yerde, nerede yaptırabileceğimizi sorduk. Olumsuz yanıt aldık. Polis sorarsa ne diyeceğimizi sorduk.Bir benzinci, 'Lambanın patladığını yeni fark ettik. İlk fırsatta yaptıracağız" dersiniz, seslerini çıkartmazlar yanıtını verdi.
Aman aman... Polislerle muhatap olmaktansa, her şeyimiz dört dörtlük olsun. Kimin ne diyeceği, nasıl davranacağı belli olmaz, öyle değil mi?

üsküp heykeller



ÜSKÜP







Üsküp ya da Skopje, Makedonya'nın başkenti. Bir yandan tarihi bir şehir, diğer yandan modern bir başşehir görünümündeki Üsküp'te kaldırımlar modern sanat eserleriyle dolu. Ülkemizde sanatın içine tüküren politikacılar hala varlıklarını sürdürürken, savaştan yeni çıkmış Makedonya'da sanata verilen önem dikkatimizi çekti.

Alttan ikinci fotoğrafta ise Üsküp şehrinin her yerinden görülebilen tepenin üzerindeki dev Haç işareti, geceleri de ışıklandırıyor. Köpeklerin hakimiyet alanlarına bir miktar çiş bıraktıkları gibi, Hristiyanlar da hakimiyet alanlarını belirlemek için bu bölgedeki şehirlerin bir çoğuna, şehrin görünebilir bir yerine haç dikmeyi ihmal etmemişler.

ÜSKÜP SOKAKLARINDA TÜRK İZLERİ

Üsküp'deki mağazaların bir çoğunda İstanbul'dan getirilen mallar satılıyor. Bursa'dan da Üsküp'e çok mal geliyor. Bursa Pazarı isimli dükkan da bunun ispatı olmalı.





Üsküp'te görüştüğüm bir esnaf, çarşıdaki dükkanlardaki malların yüzde 90'ının İstanbul'dan getirtildiğini söyledi. Hatta bazı dükkanlara Türkçe ad verilmiş. Üstteki dükkanın adı BURSA KUMAŞ...

Üstten ikinci fotoğrafta bir dükkanın önünde, yöresel kıyafetlerin sergilendiği iki cansız manken var.

Ortadaki fotoğrafı buraya koymamın amacı açık değil mi? Küçük bir şehir olmasına rağmen Üsküp'te bir çok müze, tiyatro ve sanatsal etkinlikler düzenlenen mekanlar var. Sanata verilen değer görülmüyor mu?

Üsküp çarsında Türkçe tabelalar ve yazılar görmek mümkün. Türklerin Makedonya'yı turistik bir destinasyon olarak keşfetmelerinden sonra, esnaf Türk müşterileri dükkanına çekebilmek için Türkçe yazılar kullanmış.

Balkan ülkelerinde butür bir fotoğrafı bir çok yerde çekebilirsiniz. En alttaki fotoğrafta aynı kareye bir cami minaresiyle bir kilise kulesi sığmış.

ÜSKÜP SOKAKLARI-2







Üsküp'teki çarşıda trafiğe kapalı yaya alanında, belediye herkese ücretsiz internet hizmeti sunuyor. Bu bölgede wireless kullanımı olduğuna ilişkin çarşı girişine de bir tabela koymuşlar.

Türk kebabı elbette Üsküp'e de girmiş.

ÜSKÜP SOKAKLARI



759-760