Bu Blogda Ara

16 Mart 2013 Cumartesi

BERLİN GEZİSİ İLK GÜN (03.03.2013 PAZAR)


BERLİN’DE İLK GÜN

Berlin'e ilk gidişim iş içindi. Sonrakiler de öyle. Dünyanın en önemli turizm fuarı Berlin'de her yıl Mart ayında düzenlenir. Bu fuara 180’i aşkın ülkeden 10 binden fazla firma, kuruluş, resmi kurum katılır. Fuarın ilk üç günü profesyonellere, son iki günü ise halka açıktır. Hele son iki gün fuar bir şenlenir bir şenlenir ki, sormayın. Yöresel kostümler giyen stant görevlileri ilgiyi kendi stantlarına çekmek için neler neler yaparlar. Müzik, dans, yöresel yiyecek ikramları ve promosyonlarla ülkelerinin tanıtımını yapmak için çaba gösterirler. Bu fırsatı hiç kaçırmaz, hep kimi zaman Afrikalı, kimi zaman Japon, Çin, Arap ya da Kızılderililerle fotoğraf çektirir, gösterilerini kısaca izler varsa yöresel yiyecek-içecek ikramı ne olursa olsun tadına bakmaya çalışırım.

Fotoğraflarımı gören eşim ne zamandır, kendisinin de ITB’yi görmek etmek istediğini söylüyordu. Buna aile dostlarımız Hüseyin-Füsun Aslan çifti de katılınca, Taa Ekim-Kasım aylarından bir seyahat organize etmek üzerime vazife oldu. Uçak bileti ve oteli 4-5 ay öncesinden ayarladık. Fuar 6 Mart’ta başlıyor ama biz 3 Mart’ta Berlin’de olduk. 4 gece Berlin, son üç gece Amsterdam’da konaklayacak, ikisinin ortasındaki bir geceyi boş bıraktık. Arada bir yerleri daha görür, bulduğumuz yerde kalırız diye düşündük.

Berlin’e 3 Mart Pazar günü öğleden sonra ulaştık. Schönefeld Havaalanı’ndan, Alexanderplatz’daki otelimize, taksiyle gitmeyi uygun gördük. Zaman kaybetmeyelim istedik. Valizleri otele bırakır bırakmaz attık kendimizi dışarı. Otelimizin bulunduğu bölge Berlin’in en turistik bölgesi. Müzeler Adası, Unter den Linden (Ihlamurlar Altında) caddesi, Berliner Dom, Televizyon Kulesi, Reichstag, Hackescher Höfe ve alışveriş merkezleri otele yakın bölgede.

İlk işimiz yürüyerek, Hackescher Höfe bölgesine gitmek oldu. Doğu Almanya döneminden kalan bu avlulu binalardan bir ikisinin avlusuna girdik. Duvarlar grafittilerle bezenmiş. Ortada çeşitli figürlerle oluşan birkaç sanat eseri, küçük bar ve kafeler. Binanın caddeye bakan kısmında ise Sinema Kafe. Bu kez girmedik ama önceki Berlin gezilerimden  birinde Cinema Cafe’de oturmuş, yorgunluk kahvesi içmiştik. Küçük salaş kafe sinemayla ilgili şeylerle dekora edilmiş.


Arkada Doğu Berlin zamanında yapılmış 360 metre yüksekliğindeki televizyon kulesi. Yukarı çıkıp kenti kuşbakışı izleyebilirsiniz.






Berliner Dom

Hackesche Höfe'de duvarlar grafitti ile dolu

Gençler sabun köpüğünden dev baloncuklar yapıyor, çocuklar eğleniyor.

Hackesche Höfe'de çeşitli materyallerden yapılan sanat eserleri

Grafitti ve bisiklet. Birbirlerine çok yakışıyorlar.




Acıkmıştık da, buralarda bir şeyler atıştırdık. Müzeler Adası’na doğru yürüdük. Diğer müzeleri atlayıp doğrudan Pergamon (Bergama) Müzesi’ne girdik. Müze saat 18.00’de kapanıyor. Görevlilerin 17.50’deki uyarısına kadar müzede kaldık. Bu benim müzeyi ikinci ziyaretim. Eşim ve arkadaşlarımızınsa ilk. Müzeye girişte basın kartımı gösterince, görevli hemen yanındaki arkadaşına yönlendirdi. Türkçe’yi gayet güzel konuşan Alman görevli bir form doldurmamıza yardımcı oldu ve hangi kurumda çalıştığımızı not etti. Müzeyi gezerken sesli rehberden aldık birer tane. Dil seçenekleri arasında Türkçe de var. Görevliler Türkçe’yi ayarladı. Hangi eserin önüne gelirseniz, o eserin önündeki küçük metal tabeladaki numarayı sesli rehbere girerseniz, o bölümle ilgili Türkçe bilgiyi kulaklıktan dinleyebiliyorsunuz. 







Ve işte Pergamon Müzesi


Müzeyle ilgili görüşlerimi daha önce yazmıştım. Bu nedenle tekrar bu konuya girme gereği duymuyorum.

Müzeden çıktığımızda hava kararmak üzereydi. Berliner Dom’u gördük. Caddelerde dolaştık, bölgedeki heykellerin önünde fotoğraf çektirdik. Dolaşırken aklıma geldi. Daha önce görmüştüm. Karl-Liebknecht-Straße 3 numaradaki Aquadom im Hotel Radisson Blu Oteli’nin lobisindeki dev akvaryum geldi aklıma. Eşim ve arkadaşlarım da görsün isterdim ve otele girdik. Otelin lobisinin tam ortasında, çatıya doğru uzanan ortası boş silindir biçimli akvaryumda irili ufaklı çeşitli balıklar var. Asansör ise bu silindir akvaryumun tam ortasından geçerek üst katlara çıkıyor. Lobinin ağaç dallarıyla yapılan dekorasyonu da ilginçti. Yolunuz düşerse otelin lobisine girip bu akvaryumu görmenizi öneririm.


Pergamon Müzesi'nin İslam Eserleri Bölümü

Pergamon Müzesi-Babil Kapısı

Pergamon Müzesi

Berliner Dom

Ahşap hediyelik dükkanından

Berliner Dom



Otelin lobisindeki dev akvaryum. Ortadan asansör geçiyor.

Otelden çıkıp hemen sola döndüğünüzde, ahşap kuklalar, heykelcikler, oyuncaklar satılan dükkana girdik. Arkadaşımız İnşaat Mühendisi Hüseyin Aslan’ın ahşap üretimi yapan bir atölyesi ve ahşaba olan ilgisinden dolayı girdik, mağazayı dolaştık. Bu dükkanın hemen yanında Berlin’e özgü hediyeliklerin satıldığı bir başka dükkan daha var. Onun yanında da mutfak eşyasından hediyeliklere her türlü ürünün satıldığı, bir çoğu özel tasarımların bulunduğu dükkanı da gezdik. 

Biraz daha dolandıktan sonra yürüyerek otelimize döndük. Öğleden sonra Almanya saatiyle 14.00’de geldiğimiz Berlin’de ilk günümüzü boşa geçirmemiş, en azından otel çevresindeki yakın bölgeyi gezmiş olduk.  Yürüyerek otelimize döndük. Erkenden yatalım ve erkenden kalkalım da günlerimiz dolu dolu geçsin istiyoruz. 

Hiç yorum yok: