Bu Blogda Ara

10 Ağustos 2013 Cumartesi

KARAVANLA 40 GÜNDE AVRUPA TURU (4)

SOFYA'DA BÜYÜK PANİK (!)

Gezimizin ikinci durağı Sofya. Başlığa bakıp, "Acaba başlarına ne geldi" diye meraklandığınıza eminim. Anlatacağım ama az sonra.

Plovdiv'den Sofya'ya yaklaşık 150 kilometre yolumuz var. Yolda önce Metro Market'e uğradık ve alışveriş yaptık. Ben bir kasa Heineken bira aldım. Bira Avrupa'da ucuz. Bulgaristan'da daha da ucuz geldi. 1 kutu Heineken bira 3 TL civarındaydı.

Öğle saatlerinde Sofya'nın girişindeydik. Acıktık. Yemek için kentin girişinde kavak ağaçlarının altı gayet uygundu.

K42.6647366
D23.4226383

Bulgur pilavı domates söğüş ve çay. Bugün de karnımızı doyurduk. Artık kent merkezine girebiliriz. Yemek yediğimiz kavak ağaçlarının koordinatını aldık ki,, eğer kent merkezinde kalacak uygun bir yer bulamazsak, buraya dönebilelim. 

Kent merkezinde park yeri arıyoruz. Bir otoparka girmek istedik ama otoparkın girişini otobüs kapatmış, zaten kalabalık. Başka bir yere bakalım derken ara sokaklara giriverdik. Yavuz Bey bir sokağa, ben de o sokağın kestiği bir başka sokağa park ettik. Sokak girişindeki tabelalar dikkatimizi çekti. 3 Yeşil Bölge (Green Zone) yazıyordu. Saat 19.00'a kadar bu sokağa park etmek ücretli. Etrafa baktık., otopark ücreti ödeyecek otomat yok. Otopark ücreti ancak SMS ile ödenebiliyor. Umursmadık. Ceza yazarlarsa ödemeden çeker gideriz diye düşündük.

Sokaktaki, parkla ilgili tabela.


Karavanları bulabilelim diye de, hem fotoğraf makinesiyle, hem de cep telefonuyla sokak tabelasının ve yakınındaki bir kilisenin fotoğrafını çektim. Bunun yararını gördüm. Karavanı ararken, fotoğraf makinesinin şarjı bitti. Dolayısıyla çektiğim fotoğrafa bakamıyorum. Tedbirli adammışım ki, cep telefonunda da fotoğraf var. Bu sayede karavanlarımızı bulabildik. Nasıl bulabildiğimizin macerasını da anlatacağım elbet.

Karavanları pyark ettiğimiz sokağın tabelası.

Burası da, karavanları park ettiğimiz sokağa en yakın ana caddenin tabelası.


Karavanları park ettiğimiz sokağın yakınındaki kilise. Geri dönmek için bu fotoğraflar faydalı oluyor.

Kenti gezdik, dolaştık. Giderken, Hükümet binası gibi bir binanın önünde, çok sayıda polisin bariyerlerle tedbir aldığını görmüştük. Sebebini dönüşte anladık. Türkiye'de Gezi Parkı eylemlerinin dorukta olduğu Haziran ayında, Sofya'da da hemen her gün, hükümeti protesto eylemleri yapılıyormuş. Dönüşte uzaktan slogan ve düdük sesleri duyunca oraya yöneldik hemen. Ben ki, nerede eylem varsa orada olurum. Fotoğraf makinemin şarjı bittiği için cep telefonuyla bol bol fotoğraf çektim. Hem de eylemcilerin arasına karışarak.



Sofya'da bir sanat eseri. Ama ben beğenmedim.



Kent merkezindeki polis otobüslerinin sebebini daha sonra anlayacağız. Mesai saati sonrası eylem için bekliyorlar.

Hükümet ve parlamento binasının önünde bariyerler. Eylemciler için önlem olarak konulmuş.

Bu din adamı eylem yapmıyor, tesadüfen oradan geçiyor.


Oğlum Ahmet Yiğit,. eylemcilere, protestonun sebebini sordu. Hükümetin tüm uygulamalarını protesto ediyorlarmış. Yanı sıra, Türk partisi de protestocuların hedefindeymiş.

Dikkatimi çeken şuydu. Eylem Bulgaristan Parlamento binasının hemen dibinde. Göstericiler binaya 8-10 metre mesafede slogan atıyor, düdük çalıyor, ama polis sadece bariyerlerin önünde bekliyor. Ankara'da TBMM önünde eylem yapmaya kalkışsanız vay halinize...

Gençler eylem için meydana geliyor.



Her kesimden insanlar protestoya katılıyor.

Protestolarda vuvuzela, düdük kullanılıyor.


Protesto kendi ekonomisini yaratıyor.

TV muhabirleri eyleme katılanlarla röportaj yapıyor.




Eylem, Parlamento binasının hemen önünde. Polıs sadece izliyor.

Eylemlere köpekler de getiriliyor.

Protestonun en önemli enstrümanı düdük.

Eylem alanlarında çocuklar da var.


Bulgar eylemciler, gösteriye, çocukları ve kedi-köpekleriyle katılıyordu. Ancak, bir çok kişi de eylemlere duyarsız, günlük hayatını sürdürüyordu.

BÜYÜK PANİK VE KOŞUŞTURMACA BAŞLIYOR

Eylemcileri kendi hallerine bırakıp, yürümeye devam. Karşımıza Mimar Sinan eseri Kadı Seyfullah Efendi Camii çıktı. Caminin avlusunda, İbrahim (Cami görevlisi) ve Arif (Caminin restorasyon inşaatında çalışıyor) iki Türk asıllı gençle tanıştık. Camiyle ilgili bilgi aldık, sohbet ederken, karavanla seyahat ettiğimizi, karavanları da ara sokağa park edip, ücret ödemediğimizi söyleyiverdik....

Na na na naaaaaanannnnnnn.

Söylememizle birlikte Arif adlı genç birden öylesine bir panikledi ki... Anlatılmaz, ancak yaşanır.

Aksanlı Türkçesiyle makineli tüfek gibi konuşmaya başladı.

-Naptınız abi siz yaa....

-SMS gönderdiniz mi?

-Göndermediyseniz, karavanları çekerler, ceza da yazarlar.

-Hemen bir taksiye atlayalım. Ablalar burda kalsın, biz hemen gidelim.

-Karavanı çekmedilerse iyi, çektilerse saat 19.00'a kadar SMS atmamız, para ödememiz lazım.

-Hemen bir taksiye binelim. (Bu arada bizi peşine takıp, taksilere koşturuyor)

-Abi eylem var, taksi de almaz bizi... (Nitekim, taksici eylem nedeniyle o yöndeki caddenin kapalı olduğunu söyleyince geri dönüyor.)

-Abi, tramvaya binelim, yoksa koşarak gidelim.

-Abi hangi sokağa koydunuz arabaları? Hemen gidelim. Tramvaya binelim, bilet almayalım. )Son anda tramvaya attık kentimizi ama nabız atışlarımız zirveye çıktı.)

Aman Allahım. Naptık biz? Arif'in telaşına, makineli tüfek gibi konuşmasına ve korkusuna bakarsanız, park ücreti ödemedik diye, bizi ya asacaklar. ya müebbet hapse mahkum edecekler. Karavanları da çekip, kamu adına el koyacaklar. Sonra da asfalt sıkıştırmakta kullanılan silindirlerle esip, kağıt gibi hurdaya ayıracaklar.

Yahu elin memleketinde biz korkmuyoruz, Bulgar vatandaşı Arif'in bizim adımıza yaşadığı korku, endişe ve paniğe bak. Ama kötü niyeti yok. Çok iyiniyetli. Yalnızca anavatandan gelmiş soydaşlarının başına kötü bir şey gelmesinden endişeleniyor.

Ahmet Yiğit ile Güll ve Havva Hanım'ı cami avlusunda İbrahim'e emanet edip, duraktan hareket etmek üzere olan tramvaya atladık. Yavuz Bey ben ve Arif, karavanları bıraktığımız sokağa yakın bir yerde indik. Arif önde, biz arkada koşar adımlarla karavanların bulunduğu sokağa doğru, pürtelaş yönlendik. Bir yandan da cep telefonunun internetini açıp, navigasyonla sokağo bulmaya çalışıyoruz. 7-8 dakikalık koşturmacanın sonunda karavanları uzaktan gördük. Hızla yaklaştık....

Önce Yavuz Bey'in karavanı. Etrafına baktık. Ne tekerlere kapan takılmış, ne de camda ceza makbuzu var.

Ohhhhhh. Şükür tanrıya, kurtulduk. Ancak Yavuz Bey karavanın şoför kapısındaki camı bir karış kadar açık unutmuş. Hızlıca kontrol. Çalınan bir şey yok. 

Derin bir nefes daha....

Hemen yan sokaktaki benim karavana koştuk. Şükür ki o da yerinde. Ne kapan, ne ceza makbuzu.

Arif, bizi öylesine panikletti ki... 

Halbuki ben önceki seyahatlerimden şerbetliyim. Hırvatistan'da, Sırbistan'da yediğim park cezası makbuzlarını anı niyetine özenle katlayıp, cüzdanıma koyuyor, yola devam ediyorum. Sınır kapısında durdurup, cezayı tahsil edecek halleri yok ya... 

Gerçi, Çek Cumhuriyeti'nde görmüştük. Hatalı park ettiğinde doğrudan, tekere kelepçe takıyorlar. Görevliyi bulup, cezayı ödedikten sonra hareket edebiliyorsun. Yıllar önce Bursa'da kaldırıma park ettiğim için Bursa Belediye zabıtası otomobilime aynı muameleyi yapmıştı. Bursa'da hala aynı uygulama var mı bilemiyorum.

Gerçi Bulgaristan'da da, kapan yerine doğrudan çekiciye yükleyip götürüyorlarmış,. Hakikaten böyle bir şey başımıza gelseydi., al başına belayı. Uğraş dur.

Neyse. Sakinledik. Buzdolabından soğuk su çıkarıp,  önce Arif'e verdim, ardoından kendim içtim. Rahatlamıştık. Arif'i benim karavana geldi.. Kadı Seyfullah Efendi Camii avlusunda bizi bekleyen hanımlar ve Ahmet Yiğit'i aldık. 

Bu arada Arif, bize gecelemek için Studentski Grad'ı tavsiye etti. Navigasyondan bulup, kaydettik. Arif, bundan sonraki yolculuğumuzun Belgrad olduğunu öğrenince, Sofya-Belgrad yakınındaki bir yerlemiş biriminde kız arkadaşının yaşadığını söyledi, selam söyledi. :)

STUDENTSKİ GRAD

Akşam olmak üzereydi. Geceyi geçirmek üzere Studentski Grad'a hareket ettik. Burası adından da anlaşılacağı üzere, üniversitelerin ve öğrenci yurtlarının bulunduğu bir semt. Kentin biraz dışında. Bir çok üniversitenin kampsü, öğrencilerin oturduğu evler var. Kafeler, barlar, diskolar çamaşırhaneler, her şey öğrencilere göre düzenlenmiş gibi.

Studentski Grad'da belediye otobüslerinin son durağı olan alana park ettik.

K42.64693
D23.34631

Yavuz Bey ile Havva Hanım karavanlarına çekilip, yemeklerini yiyip, istirahat pozisyonuna geçti. Arif'dten öğrendiğimize göre, bu semtte Türkiye'deki Simit Sarayı zincirinin bir şubesi bulunuyormuş. Simit Sarayı'na gitmek üzere karavanı kilitleyip, çıktık dışarı.

Ahmet Yiğit, otobüs son durağında ilk karşılaştığı gence, İngilizce olarak Simit Sarayı'nın nerede olduğunu sordu.

Cevap Türkçe geldi.

Türk müsünüz?

Evet.

Simit Sarayı'nı sadece Türkler sorar da.

Tarif etti. 15 dakika kadar yürüdük. Hava da epey serinledi. Haziran'ın sonuna geliyoruz ama buralarda hava soğuk. Gerçi Antalya'nın sıcağını düşündükçe soğuk hava hoşuma gitmiyor da değil hani.

Bu arada, seyahatimiz boyunca Ahmet Yiğit'in İngilizce bir şeyler sorduğu çok sayıda kişi bize Türkçe yanıt verdi. Hep şaşırdık. Avrupa'da ne kadar çok Türk var ve hep bize rast geliyorlar. Neyse,. yeri geldiğinde anlatırım.

Simit Sarayı'nda oturduk, Güneydoğu kökenli genç tezgahtarla sohbet ettik. Ücretsiz iinternet hizmetinden yararlandık. 

Simit Sarayı'na genellikle Sofya'da üniversite eğitimi alan Türk gençler geliyormuş. Yan masamıza Türk genci  ile Bulgar kız arkadaşı oturdu. Bulgaristan'daki üniversitelerin durumundan, Bulgar öğretim üyelerinin rüşvetle not dağıttığından, YÖK'ün son yıllarda Bulgaristan'daki üniversitelere denklik vermek için denetimleri yoğunlaştırdığından bahsetti. 

Sohbetin ardından ertesi gün sabah kahvaltısı için de poğaça alıp, ayrıldık.

Döndüğümüzde Yavuz beyler karavanın kapı, penceresini sıkıca kapatmış, belki de çoktan uykuya dalmışlardı. 

Biz de uyuduk. Çünkü sabah erkenden Belgrad'a doğru yola çıkacağız.

SOFYA'DAN ÇEŞİTLİ KARELER

Tişört yazıları hep ilgimi çekmiştir. Esprili de olsa bazı mesajlar veriyor.

Bu tişörtte: "KGB hala seni izliyor" yazıyor. Komünist dönemde Sovyet Gizli Servisi'nin saldığı korkuyu yansıtıyor.

Bu genç kız bir sokak müzisyeni. Kalabalık caddelerde kemanıyla müzik yapıp, para topluyor.

Genç kızın önünde para toplamak için üç ayrı kutu var. Üçünün altında hangi amaçla para topladığını belirten mesajı içeren çizimler. üniversite eğitimi masrafları için kep ve satın almayı arzuladığı bisiklet ve bilgisayar için üç ayrı bardak. 

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Bünyamin,gezi notlarına bayıldım. hele o bulgar göçmeni türk asıllı gençle yaptıgınız koşturma maceranızı gülümseyerek okudum....Ayrıca keman çalan sokak müzisyeni kızımızı da taktir etmemek elde degil. üç hedefi var,ve bu hedefleri için para kazanıyor. ne güzel.Bizim çocuklar gibi herşeyi anne babadan beklemiyorlar..... Bünyamin gezilerin oldukça heyacanlı sürüyor...Bu konuda hayli başarılısın. yazmaya devam dostum....bizde okumaya devam....

Adsız dedi ki...

Çok güzel olmuş,imrenerek takip ediyorum...

Unknown dedi ki...

Yorum yazan arkadaşlar; isimlerinizi de yazabilir misiniz?