Bu Blogda Ara

3 Eylül 2013 Salı

40 GÜNDE KARAVANLA AVRUPA TURU (15)

BERLİN'DE 3. GÜN VE HAMBURG'A DOĞRU


Berlin'de 3. günümüz. Hatırlarsınız, Columbiadamm Strasse'deki Türk Şehitliği ve Camisi'nin yakınında kalıyoruz. Yerimizden gayet memnunuz. Bugünkü planımız, Tegel Havaalanı yakınlarındaki Freizeit Wittke GmbH (Adres: Ernststrasse No: 12 13509 Berlin) adlı karavan markete gitmek. Karavanlarımız için alışveriş yapacağız.

Kahvaltıdan sonra, navigasyonlara karavan marketin adresini girdik ve yola çıktık. Ancak, yeniden otoyola çıktık. Trafik yine sıkışmaya başlıyordu ki, yol yapımının sürdüğü mevkiden yine Messedamm'a doğru gidip, Tegel tarafına oradan dönecektik. O bölgeye Kurfürstendamm tarafından da gidebileceğimi düşündüm. E ne de olsa defalarca Berlin'e gilmişim. İyi kötü, bazı yerleri biliyorum. Telsizden Yavuz Abiye anons edip, ilk çıkışta otoyoldan kurtulduk. Biraz trafik ışıklarına takıldık ama yine de Potsdam yolundaki gibi saatlerce trafikte oyalanmadık.

Navigasyon bizi tam da marketin önüne götürdü. Karavanları park edip, mağazaya girdik. Markette eksiğimiz olan epey şey satın aldık. Yavuz Abi de öyle. Hatta Yavuz Abi, başka bir karavancı arkadaşının siparişini de satın aldı.

Markette dolaşırken, Berlin'de yaşayan ve kendisi de tecrübeli bir karavancı olan Güven Akmangül ile karşılaştık, tanıştık. Epey sohbet ettik. Karavan marketin eskiden çok geniş, büyük olduğunu, ancak artık insanların ihtiyaçlarını internet aracılığıyla aldığından, marketin her geçen yıl küçüldüğünü anlattı.

Karavan Market'te epey vakit ve para harcadıktan sonra, bu kez uzun menzilli bir çift telsiz almak için Güven Bey'in önerisiyle karavanlarımızın da bulunduğu Kreuzberg'e yakın bir yerdeki Conrad Elektronik Market'e gittik. Çok çeşitli telsiz vardı ama tezgahtar bile bize bu telsizleri önermedi. Yavuz Bey'in İstanbul'dan satın aldığı Aselsan'ın telsizlerinden çok daha iyi gibi görünmüyorlardı. Telsiz almaktan vaz geçtik ama başta gaz alarmı olmak üzere ıvır zıvır bir çok şey satın aldık.

Karavan markette aldığımız ıvırzıvırlardan biri. Güneş enerjisiyle çalışan vantilatörlü şapka.


Şapkanın üzerindeki solar panel güneş enerjisini elektrik enerjisine dönüştürüp, kepin siperliğindeki pervaneyi çalıştırıyor. Tek kusuru, serinletemiyor olması.


Hele Yavuz abi... Elektroniğe meraklı Yavuz Abiyi bıraksak herhalde mağazadan günlerce çıkmazdı. Hakikaten çok çeşitli ürün yelpazesi vardı. Bir çok ilginç ürünü bulmak mümkün.

ŞİMDİ DE TÜRK MARKETİNDEN ALIŞVERİŞ

Bugün alışveriş günümüz. Conrad Elektronik Market'in ardından hemen karşısındaki Bauhaus'a girdik. Oradan da bir iki eksik tamamladık. Şimdi sıra geldi, bakkal alışverişine. Kreuzberg'te büyükçe Türk marketleri var. Ramazan'ın başlaması dolayısıyla broşürler bastırıp her yere dağıtmışlar. Nasib Gıda'da indirim varmış, oraya gittik.

Bulgaristan'dan aldığımız etler de tükenmişti. Yeniden et stoklamak gerek. Nasib Gıda'ya gittik, bol miktarda et (Bulgaristan kadar olmasa da et fiyatları Almanya'da Türkiye'ye göre hayli ucuz.), 5'er litrelik içme suyu, sebze, peynir, zeytin, turşu, makarna, bulgur, ne eksiğimiz varsa aldık.

Alışveriş'in ardından Yavuz Abi ile Havva Hanım karavanla, konakladığımız yere gitti. Biz Kreuzberg'te biraz dolaşacaktık. Bu sırada Ahmet Yiğit'in önerisi üzerine, farklı bir mutfaktan, değişik bir şeyler yemeye karar verdik. Bir Türk mahallesi olarak bilinen Kreuzberg, aslında sadece Türkler'in değil (Çoğunluk elbette Türk) bir çok ülkeden göçmenlerin yaşam ve alışveriş merkezi. Önceki yıllarda bu bölgede Türk lokantalarının yanı sıra, İran ve Uzak Doğu mutfaklarından yemekler sunan çeşitli restoranlara gitmiştim. Şimdi de eşim ve oğlumla aynı deneyimi yaşayacaktık. Berlin'de bir kaç şubesi olan Amrit isimli Hint Lokantasını tercih ettik. Karavanı Nasib Gıda'nın önünde bıraktık, 1,3 kilometre kadar yürüdük. Amrit Restaurant'ı bulduk. 3 kişi 3 farklı yemek söyledik. Hepsi kuzu eti ve hepsinin özelliği acı ama epey acı olması. Yine hepsinin ortak özelliği müthiş lezzetli olmaları. İyi ki Amrit'e gitmişiz.

Dumanı üstünde, acısı içinde


Yemeğin yanında çeşit çeşit soslar

Pilava dokunan bile olmadı. Porsiyonlar o kadar büyük ki.

Ha bu arada, bizim Urfalılar ya da Antepliler acıyı çok sevdiklerini çok ama çok acı yiyebildiklerini söylerler ya. Hikaye... Hint yemeklerindeki acıyı görseler, bir daha bu kadar iddialı konuşmazlar. Acıyı bir de çok farklı bir coğrafyada tatmıştım. Bir iş seyahati dolayısıyla gittiğim Jamaika'daki otelde sunulan yiyeceklerin acısı da,  isotu en az 2'ye 3'e katlar.

Her neyse, lafı uzattım. Yemekten sonra yürüyerek karavanımızı bulduk, ardından konaklama yerimize geçtik. Yavuz Abiler uyumuş. Biz de uyuduk. Çünkü sabah, Hamburg'a doğru yola çıkacağız. Burada tam üç gece konaklamış olacağız. Hiç bir sıkıntı çekmedik. Türk mahallesine, camiye yakın olması da avantaj. Camide her daim demleme çay ve sohbet edecek insan da var.

HAMBURG YOLUNDAYIZ


Sabah kahvaltının ardından, navigasyonlara Hamburg işaretledik. Amacımız Hamburg'u gezdikten sonra, Almanya'nın kuzey batısındaki, Kuzey Denizi'ndeki Sylt Adası'na gitmek. Yavuz Abilerin Sinop'tan komşularının oğlu Sylt Adası'ndaki Westerland şehrinde yaşıyor. En kuzeydeki hedefimiz olan Oslo'ya gitmek için Danimarka'ya, Almanya'nın kuzeyindeki Kiel şehrinden feribotla geçmeyi hesap ediyordum. Yavuz Abi'nin, dost ziyareti dolayısıyla rotayı değiştirdik. Çünkü, Sylt Adası'na gidersek, oradan, karayoluyla Kopenhag'a geçebilecektik.

Bir kaç saat gitmiştik ti, Hennigsdorf yakınlarında bir akaryakıt istasyonuna girdik.

K52.6397833
D13.2438983

Burada, atıksu depolarını, tuvaletleri boşaltmak için uygun yerler konulmuş. Duşlar da temiz. Kişi başı 2,5 Euro ödeyerek, duş aldık. Burada tuvaletler de ücretli. 50 Cent. Atıksudepolarını boşaltıp, yakıt depolarını da fulledik ve yola devam ettik.

Hamburg'a geldik. Bu benim Hamburg'a sözüm ona 2. gelişim. İlki 2002 yılında bir fuar ve toplantı içindi. Otelden, fuar alanına gidip, akşama kadar fuar merkezinde kaldıktan sonra, akşam da büyük bir tur operatörünün patronunun iş yemeğine gittik. İkinci gün de öyle. Zaten dışarıda hep yağmur vardı. Yani iki gün kaldığım şehirde, hava alanı, otel, fuar alanı ve restoran dışında hiç bir yeri görememiş, gezememiştim.

Kent merkezine indik. Marina ve çevresi epey hareketliydi. Hemen park yeri aradık ve bulduk.

K53.5558599
D9.9843750

Otopark, saat 18.00'den sonra ücretsiz. Saat 17.30. 30 dakika için park otomatına para atmamız gerek. Risk aldık ve atmadık. Park etmenin ücreti, 30 dakika için 1, 1 saat için 2 Euro.

Hamburg sokaklarındayız

Gül ve Havva Hanım, mağaza vitrinlerinden gözlerini alamıyor. Ama işin ilginci bu kez Yavuz Bey de onlara uymuş. 


Hamburg caddelerinde ilginç bir otomobil.

Bu da üstü açık, sempatik bir Mercedes. 

Daha önce görmediğim bir motosiklet türü.


Hamburg'ta 3 saat gezdik. Hatta bir fast food'ta Ahmet Yiğit ile Yavuz Abi ber şeyler yedi. Liman ve çevresindeki turistik merkez hareketli. Hamburg'ta aklımda kalan en önemli şey şu oldu. Büyükçe bir soğutuculu çeşme. Bildiğiniz sebil. Almanya'da bugüne kadar rastlamadığım bir şey. Hayret.

Hamburg, güzel şehir.

Hamburg'ta soğuk su içilebilen bir sebil. Şişelerinizi de doldurabilirsiniz.

Hamburg'ta bir bina.

Hamburg

Gezip, tozduktan sonra karavanlarımızı bulduk. Tekrar yola çıkma vakti. Bir süre gittikten sonra, yorulduk ve uygun bir yerde gecelemeye karar verdik.

Danimarka sınırına yakın, Grossenaspe yakınlarında bir akaryakıt istasyonundaki Burger King önüne park ettik.

K54.0134516
D9.9328966

Yattık, uyuduk, gece biraz üşüdüğümüz hissettim. Sabah, arka tarafa park edilen TIR'lar motorlarını çalıştırmaya başlayınca gürültüyle uyandık. Hava kapalı ve serin. Serin değil, biraz soğukça. Gezinin başından beri ayağımda şort var. İlk kez pantolon giymek istedim, Gül Hanım şakayla karışık itiraz etti.

Daha dur. Kuzeye doğru çıkıyoruz. Oslo'da daha da üşüyeceğiz. 

Temmuz'un 10'u. Antalya'da havanın ne kadar sıcak olabileceğini tahmin dahi etmek istemiyorum. Üşüdüğüm için şikayetçi değil, aksine mutluyum. Ama pantolon giymeme itiraz edilmesine de anlam veremedim. Ama yine de uzun pantolonumu giydim.

Neyse, kahvaltıdan sonra Westerland'a gitmek üzere yola çıktık. Westerland, Sylt Adası'nın en büyük şehri. Bizi adaya götürmek üzere Yavuz Abi'nin Sinop'tan komşusunun oğlu Metin Bey, anakaraya geçip, bizi bir yerden alacak. Tam da sözleştiğimiz zamanda, bir alışşveriş merkezinin otoparkında Metin Bey'le buluştuk. Yanında, kızı Ilıum'u da getirmiş. Metin Bey ve Ilıum Yavuz Abi'nin karavanına bindi. Onlar önde, ben arkada çıktık yola. Sylt Adası'na geçebilmek için, Danimarka'nın Romo isimli küçük kentine (Ya da kasaba) geçip, oradan feribota binmek gerekiyor. Veya, denizin doldurulmasıyla oluşturulan tren yolu. Tren vagonlarına karavanları yükleyebilirmişiz ama feribota göre daha pahalıymış. Bu nedenle, Danimarka tarafına geçip, feritoba binip, tekrar Almanya tarafına geçeceğiz.

İskelede kısa süre bekledik ve feribota alındık. Sanırım 40-45 dakikalık bir yolculukla Sylt iskelesine yanaştık.

Bir ülkeye ait bir adaya gidebilmek için, sınırı geçip, komşu ülkeden kalkan bir feribota binmek ilginç geldi bize.

Gezi notlarının bundan sonraki bölümünde, 40 günlük turumuzun en ilginç, en güzel bölümünü geçirdiğimiz Sylt Adası, Westerland ve bizzat şahit olduğumuz med-cezir (gel-git) olayını anlatacağım. Sizi çok ilginç notlar ve fotoğraflar bekliyor.

Kaçırmamanızı öneririm. Bir sonraki bölümde mutlaka birlikte olalım. Pişman olmayacaksınız.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bir solukta okudum bitti ama şimdi dizinin yeni bölümü bekler gibi beklemek kötü :-) . Ne güzel eşlerin birbirini tamamlaması. Yolunuz açık olsun hep. Karavan olmasa bile arabayla ilk fırsatta bu seyahati yapacağım . (Koray)