Bu Blogda Ara

5 Eylül 2013 Perşembe

40 GÜNDE KARAVANLA AVRUPA TURU (16)

KUZEY DENİZİ'NDE MED CEZİRİ İZLEMEK

Romo'dan Sylt Adası'na bizi götürecek feribota bindik. Bizimle birlikte 5-6 karavan daha aynı feribotla karşıya geçti. Sylt'e gidince durum netleşti. Ada'daki 3 karavan kamping ağzına kadar karavan doluydu. Bizi karşılayan Metin Bey, rezervasyonsuz gelinmesi halinde, karavan kampinglerde yer bulunamayabileceğini söyledi.

Feribota binmeden önce, Metin Bey'le buluştuğumuz yerde çevredeki binaların çatıları tamamen güneş enerjisi panelleriyle kaplanmış. Güneşi çok az gören bir kuzey ülkesindeki, güneş enerjisinden faydalanma çabası, güneş zengini Antalyalı olarak moralimi bir hayli bozdu.

Karavan kampinglerden ikisini gördük. Her birinde 200-300, belki de 400-500 karavan vardı. Düşünün, Erdal Ötügen'in olağanüstü çabalarına rağmen, Haziran 2013'te Taraklı'da gerçekleştirilen 3. Karavan Festivali'ne 55 karavan gelmişti. Tüm karavanların toplanması için gösterilen çabaya ve organizasyona rağmen bu kadar. Ama Sylt'teki tek bir kampingte Taraklı'dakinin 8-10 katı kadar karavan vardı.

Metin Bey'le birlikte, küçük kızı Ilium da bizimle birlikte feribotta. Türkçe bilmemesine rağmen hemen kaynaştık. İskelede, Metin Bey'in eşi Kristin ve büyük kızı İlayda ile buluştuk. Metin Bey'in daveti üzerine de İskele'deki Gosch isimli balıkçı lokantasına gittik.

Metin Bey, Gosh efsanesini anlattı bize. Jürgen Gosh (72 yaşında), önceleri inşaat işçiliği ve hurda toplayıcılığı yaparken, mesaiden sonra da tahta küçük bir tezgahta sokak sokak gezerek, seyyar balık satarmış. Sonradan bir el arabasında balık pişirip satmaya başlamış. Ardından da, Almanya'nın büyük şehirlerini de kapsayan bir balık lokantaları zinciri kurmuş. Çok zengin olmuş. 


Romo'da feribota alınmayı bekliyoruz.

Metin Atalay ile Balıkçı Gosh'un önündeyiz.

İnşaat işçiliği, hurdacılık ve seyyar balıkçılıktan, restoranlar zinciri patronluğuna...
(Fotoğrafı internetten aldım)

Gosh, denizcilik ve balıkçılıkla ilintili figürlerle dekore edilmiş.

Eat more fish. Fish gives you brains. With brains you can make money. Money can buy more fish. 

Gosh'un duvarındaki bu yazı dikkatimizi çekti. Şöyle diyor: Daha çok balık yiyin. Balık size beyin (akıl) verir. Beyin (akıl) ile para kazanabilirsiniz. Bu parayla da daha çok balık yiyebilirsiniz.

Anlaşıldı. Jürgen Gosch seyyar balıkçılık yaptığı zamanlarda, satamadığı balıkları akşam evde kendisi yemiş. Çok balık sayesinde kafası çok çalışmış ve çok para kazanmış. Acaba hala çok balık yiyor mu? 

Gosh Restaurant'ta çeşitli deniz ürünlerinin yanı sıra, balık yedik. Harika şaraplar içtik. Gurme değilim ama Gosh'u beğendim. Başkaları da çok beğeniyor olmalı ki, iki katlı kocaman restaurant ağzına kadar dolu. Masa bulmak mesele.

Gosh'un erkek tuvaleti kapısındaki işaret.

Bu da kadın tuvaletinin kapısı. Almanca bilenler çevirsin lütfen.

Sylt Adası'na özgü mimari yapı. Çatılar sazlardan yapılmış.

Sylt Adası, Alman jet sosyetesinin yazlıklarını bulunduğu bir ada. 

Saz çatılı evleri çok sevdim.

Eski bir su kuyusunun ağzı kapatılıp, çiçeklendirilmiş, üzerine de saz çatı yapılmış.

Sokaklarda, her biri bir kaç yüz bin Euro'luk otomobiller görmek çok sıradan. Ancak, geleneksel mimari korunmuş. Hatta yeni yapılan binalarda bu ot, sazlık çatılar zorunlu. Çok para var diye görgüsüzce binalar yapılmamış. Sazdan yapılmış çatılar en çok da, Sylt'un Çankaya'sı olarak adlandırılan, Euro milyonerlerinin yaşadığı Kampen bölgesinde bulunuyor.

Sylt Adası'ndaki 3 karavan kampingten biri. Göz alabildiğince karavan. Adada, zenginlerin villalarının yanı sıra, tatilciler için, haftalık, aylık ya da sezonluk kiralanan evler var. Öyle 5 yıldızlı, alles inklusive otellere rastlamadım. Yani Almanlar'ın cebinde çok parası olanları ya yazlıklarına, ya da kiralık evlere gidiyor. Veya karavanlarına atlayıp, huzur bulacakları bölgeleri tercih ediyor. Ceplerinde parası olmayanlar da, uçağa atladıkları gibi Antalya'ya... 5 yıldızlı otellerde aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyip, yere serilinceye kadar içki içip, güneşin altında nar gibi kızardıktan sonra evlerine dönüyor.

Burası da bir başka karavan kampı

KİTAPLARDA OKUDUĞUMUZ MED CEZİR'E TANIK OLMAK

Metin Bey'in rehberliğinde Sylt Adası'nı gezmeye devam ediyoruz. Adada en çok merak ettiğimiz, Kuzey Denizi'ndeki med-cezir (gel-git) olayını görebilmek. Bu doğa olayına tanık olmak gerçekten heyecan vericiydi. Sahile indiğimizde deniz kıyıdan 150 metre kadar çekilmişti. Aslında tam çekilme saatinde, mesafe 200-250 metre kadar oluyormuş. Bizim sahile indiğimiz sırada, deniz yeniden yükselmeye başlamıştı. İskeleye bağlı tekneler kuma (çamura) oturmuştu. Deniz yükseldiğinde tekrar yüzecekler. Kıyıda da bir sandal, kuma oturmuş.

Med Cezir'i izlediğimiz iskelede tekneler karaya oturmuş vaziyette.
Pardon, Gül Hanım'ın kıyafeti dikkatinizi çekti mi? Bu fotoğraf 17 Temmuz 2013'te çekildi. Türkiye'de hele de, yaşadığımız Antalya'da hava sıcaklıkları tavan yapmış olmalı. Antalya'da sıcak ve rutubetten nefes almanın bile zorlaştığı günlerde, biz Sylt Adası'nda bir üşüdük, bir üşüdük, sormayın. Rüzgar da cabası.

Deniz çekilince, iskeleye bağlı tekneler kuma oturmuş.

Sylt'te med cezir hatırası.

Deniz çekilmiş, tekne boynunu bükmüş, suyu bekliyor.

Bu sandal da kıyıda, tek başına garip kalmış.

Deniz çekilince, vaziyet bu.

Tekneler, suyu bekliyor.
Deniz yükselmeye, su kıyıya yaklaşmaya başladı.

6 saatte bir gelip gidiyor

Med cezir esnasında denize girip, eğlenen gençler

Aynı fotoğrafı bir de cep telefonuyla çekmişim

Başka bir açıdan kuma oturmuş tekneler

Med cezir olayı günde iki kez gerçekleşiyor. 6 saatte bir deniz çekiliyor. 6 saat sonra en yüksek seviyesine geliyor ve tekrar çekilmeye başlıyor. Ben denizin yükselmesini izliyorum. Ve bol bol fotoğraf çekiyorum. Metin Bey, biraz daha gezeceğimizi, denizin en yüksek seviyeye ulaştığı saatlerde, tekrar aynı iskeleye geleceğimizi söyleyince, fotoğraf çekmekten vaz geçiyorum.

Westerland, jet sosyetenin yanı sıra, gençlerin de tatil beldesi. Çok sayıda gençlik kampının bulunduğu adada, gençler, yaz tatillerinde spor yaparak vakit geçiriyor. Karayolunun hemen kenarındaki bisiklet yollarında da trafik epey yoğun.

SSCB dağılmadan, yani soğuk savaş döneminde, Sylt Adası NATO'nun ve Alman Ordusu'nun tesislerine ev sahipliği yapmış. Doğ Bloku ile savş tehlikesi sona erince asker adadan çekilmiş. Boşalan garnizonlar ise gençlik merkezleri olmuş. Kimi gençler için kamp merkezi olurken, kimi de, sorunlu ya da engelli öğrenciler için eğitim merkezi haline getirilmiş. Almanya'nın herhangi bir kentindeki normal okulda okurken, sorun çıkaran ve tüm çabalara rağmen ıslah edilemeyen gençler Sylt Adası'ndaki kamplara gönderilerek, eğitiliyormuş.

Yalnızca gençler değil, yaşlılar da bisiklete biniyor

Kavşakta, kendilerine kırmızı ışık yandığı için trenin geçişini bekleyen bisikletliler

Yukarıda sözünü ettiğim sazlarla kaplı çatısı bulunan evlere sıkça rastlıyoruz. Bu evlerin bir başka özelliği de bahçe duvarları. Taştan yapılmış duvarlar gayet doğal ve estetik görünüyor. Kapılar da özenle yapılmış.

Metin Bey, Yavuz-Havva Özkütük çiftinin Sylt Adası seyahatini ölümsüzleştiriyor.

Sazdan çatıları olan evlerin otomobil garajlarının çatısının çıplak beton olmasını beklemezsiniz değil mi? Bakın çatı nasıl çiçeklendirilmiş. Çok hoş. Bırakın evlerin çatısını, Sylt Adası'ndaki yerleşim .yerlerindeki otobüs durakları da, aynı mimariyle yapılmış ve çatıları sazlarla kaplanmış.

Sylt, yeşillikler içinde. Betonlaşmasına müsaade edilmemiş. Westerland'da tren ve feribotla ulaşmak mümkün. Karayolu yok. Ancak bir de havaalanı var. Yılda 1 milyon kişinin kullandığı havaalanının yakınından da geçtik. Büyük yolcu uçaklarından ziyade, küçük özel jetler havaalanının park yerine çekilmişti. 

Sahildeki bir restoranın önündeki tabela.

Sylt Adası, su sporları cenneti. Burada sörf ve yelken yapmak çok hoş olsa gerek. Pljdaki kum da gayet güzel.

Plajda insanlar güneşlenir, denize girerken bizim halimize bakar mısınız lütfen! Sanki kutuplardayız.

Plajdaki bu tabelada tarih, hava ve su sıcaklığının yanı sıra, denizin yükseldiği ce çekildiği saatlere ilişkin bilgi veriliyor. Sabah 10.36'de deniz en geriye çekiliyor ve 16.58'de en yüksek seviyesine ulaşıyor. Plaja girenler, denizin çekildiği ve yükseldiği saatlere dikkat etmeli.

Gezip, dolaştık yeniden aynı İskeleye geldik. Kıyıda karaya oturmuş kayık da neredeyse yüzecek. Dikkatli bakarsanız, denizin çekildiği saatlerde iskelenin sağ tarafında karaya oturmuş, hafif yan yatmış tekne ortalıkta yok. Zaten, teknenin sahipleri denizin yükselmesini bekliyorlardı. Demek ki, tekne yüzecek kadar su yükseldiğinde, demir alıp, gitmişler.


Deniz yükselince, diğer tekneler de yüzmüş.

Çatısı çiçeklendirilmiş bir yapı. Ayrıca, inek, koyun figürleri de çatıya konulmuş ve hoş bir dekor oluşturulmuş.

Biz Sylt Adası'na feribotla geldik ama trenle gelen karavanlar da var. Trenin feribota göre biraz daha pahalı olduğu söyleniyor.

Denizin yükseldiğini de gördükten sonra, şimdi de, Sylt Adası'ndaki bir başka turistik bölgedeyiz. Burası Morsum Kliff. Kliff, Antalya'da bizim "falez" olarak adlandırdığımız jeolojik oluşum. Yani burası Morsum falezleri. Buzul devrinden sonra milyonlarca yılda oluşmuş jeolojik oluşum. Denize dik inen kayalıkların bir kısmı beyaz kil-kum karışımı, bir kısmı kahverengi. Bu bölge adanın doğusunda yer alıyor. 
Bölge 1920'lerde koruma altına alınmış. Ancak, daha önceleri sahildeki kumlar, inşaatlarda kullanılmak üzere alınmış ve bölgede tahribat oluşmuş, Şimdilerde de bölgenin turistik açıdan ilgi görmesi de ne kadar korunursa korunsun, tahribatı beraberinde getiriyor. Üstteki fotoğrafta görüyorsunuz. Kıyıya ulaşılan patika ahşap kaplanmış ki, insanların zeminle teması kesilsin diye. Yoksa, bu ahşap yolun başka açıklaması yok.

Koruma altındaki falezler

Burası da, seyir terasından görebildiğimiz falezler. Arazi yapısında, kimi beyaz, kimi kahverengi bölgeler dikkatinizi çekmiş olmalı. Gerçi Antalya falezleri, buradaki falezlerin yanında daha büyülü bir manzara oluşturuyor ama... Biz Antalya falezlerini korumak yerine hemen üzerine 15-20 katlı gökdelenleri dikmekte beis görmemişiz.

Morsum Kliff ile ilgili bilgi panosu.

YÜRÜYEN KUM TEPELERİ

Sylt Adası ile ilgili birkaç not daha vermek istiyorum. Ne yazık ki hareket halinde olduğumuzdan ve dar olduğu için yol kenarında duraklayamadığımızdan fotoğrafını çekemedim. Sylt Adası'nda bir başka şey daha var. Yürüyen kum tepeleri. Çöldeki gibi kum tepeleri var adada.

Karavanlarla ilerlerken, Gül Hanım, "Aaa kar mı yağmış" diye şaşkınlık ve hayretle sordu. Ne olduğunu anlayamadık. Telsizle öndeki karavanda olan Metin Bey'e sorduk. O söyledi bunların kum tepecikleri olduğunu.

Ada'nın bir başka meşhuru da, rüzgarı. İşte bu rüzgar, kum tepelerini yerinden ediyor. Rüzgar yüzünden taşınan kum tanecikleri, kum tepesini yürütüyor. Metin Bey, kum tepelerinin her yıl yer değiştirdiğini ve 30 santimetre kadar yürüdüğünü anlattı bize.

Sylt Adası'nın rüzgarının ünlü olduğundan söz etmiştim ya. Westerland kent meydanında da rüzgar heykellere konu edilmiş. Büyükler ve çocukların yanı sıra, elektrik direkleri de rüzgardan eğilmiş şekilde tasvir edilmiş.

Rüzgar bir beni eğemedi.

Sylt'te gördüğüm bir karavan. Ama bu satış için. Çok hoş değil mi?

Bu siyah beyaz fotoğraf ne alaka? Anlatayım efendim. Sylt'te yemek yediğimiz bir restoranın duvarındaydı bu resim. Kuşak çatışmasını anlatıyor. Mini eteğiyle gazete okuyan genç kıza, yan masadaki yaşlıca hanımefendinin bakışına bakar mısınız?

Bu kanepe-koltuk-şezlonglar Sylt'e özgü. Özgü diyorum, çünkü şuradan biliyorum. Sylt'teki hediyelik eşya dükkanlarında bu mobilyaların minyatürleri satılıyor. Demek ki, bu bölgeye özgü. Plajlarda da bu şezlonglar kullanılıyor. Neden böyle üç tarafı kapalı olduğunu anlamışsınızdır sanırım. Ada'nın meşhur rüzgarından korunmak için.

***

Aşağıdaki üç fotoğrafı neden koydum biliyor musunuz? Şu ünlü falezlere giden yürüyüş yolunun başına, büyük panolarda Nording Walking Kuzey Yürüyüşü) bilgilendirmesi yapılmış. 

Sylt'te su sporları ve bisikletin yanı sıra, trekkig ve trekking'ten biraz farklı olan Kuzey Yürüyüşü sporu da yapılıyor. Doğada günübirlik yürüyüş, ya da parkta, sahilde yapılan yürüyüşten ne farkı var Kuzey Yürüyüşü'nün?

Anlatacağım.

5-6 yıl önce Stokholm'e gittiğim'de Mart soğuğunda yaşlı kadınların ellerinde batonlarla şehrin en kalabalık caddelerinde yürüdüğünü görünce şaşırmıştım. Benim bildiğin batonlar, doğa yürüyüşünde, iniş ve çıkışlarda düşmeye karşın güvence ve olası sakatlanmaları önlemek amacıyla kullanılıyordu. Asfalt ya da betonda, caddelerde yapılan yürüyüşte batonların ne işi olabilir demiştim içimden. Sonradan anladım.

Günübirlik doğa yürüyüşlerinden farklıydı bu batonlar ve Kuzey Yürüyüşü stili için özel üretilmişlerdi. Kuzey Yürüyüşü'nde, batonlar vücudun üst kısmını da çalıştırıyor. Diz kapaklarına verilen yükün azaltılmasına yarayan batonlar, kan dolaşımını daha da hızlandırıyor. Batonlu yürüyüş, diğer yürüyüş stillerine göre daha fazla kalori yakılmasını, vücuttaki tüm kasların çalışmasını sağlıyor. 

Benim bildiklerim bunlar. Konuyla ilgili internette geniş bilgi var.

Panoda, yürüyüş esnasında vücudun, ayak tabanının topukların kullanılış şekli de yürüyüş parkuru da anlatılmış.


Önce topuk, sonra burun.

Her mutluluğun, her güzel şeyin bir sonu var. Metin Bey, bizi bir gün daha tutmak istese de "Bu kadar yeter" deyip, yola çıktık. Sabah kahvaltısını Sylt İskelesi'nde feribot beklerken yaptık, ardından feribot. Bugünkü hedefimiz Kopenhag. 

Sylt Adası'na harika günler geçirdik. Aklımızda yokken, bizi Sylt Adası'na götüren Yavuz-Havva Özkütük'e; bizi Türk konukseverliğinin en güzel örneğini göstererek ağırlayan Metin Atalay'a teşekkür ediyorum.

Kopenhag yolunda ve Kopenhag'ta buluşmak üzere hoşçakalın!

5 yorum:

civadra dedi ki...

Güzel bir yazi olmus. Bu arada Gosch'un erkek tuvaletindeki yazi oldukca komikmis.

Buraya bir adam girerse hadim edilir. Seklinde tercüme edilebilir :)))

Unknown dedi ki...

Ellerine sağlık, hem güzel bir gezi, hem de güzel bir yazı olmuş, gitmiş kadar olduk
Şennur Erdoğan

Adsız dedi ki...

çok güzel, oraları gezmiş gibi oldum.. böyle bir gezi için de niyetimi yaptım..

serpil torun

Adsız dedi ki...

Merhabalar, Adım Aslan. ben de sizin gibi bir gezgin(d)im. ancak istanbul iş koşuşturması şu dönem buna pek müsaade etmiyor. Sayenizde fiziksel olarak olmasa da ruhsal olarak geziyor, ve yazılarınızın resimleri betimlemesiyle oraların kokusunu alabiliyorum:) Tesadüfen sitenize rastladım ve rastladığıma gerçekten çok memnun oldum. Bol bol foto ve gezi notlarınızı paylaşınki sayenizde bizde ruhsal mutuluğu kşiflerinizle yaşayabilelim.
Saygılarımla...
Aslan Cihan...

TUNCER AÇIKGÖZ dedi ki...


Merhaba Bu anlatımınız bizleride aşka getirdi... 3 arkadaş karavanlarımızı aldık.. 1 Temmuz 2014 de yola cıkacagız.Rotamız biraz daha uzun olacak... Yunanistandan başlayıp monoco dan paris ve Türkiye olacak. 63 gün olarak program yapıyoruz...Size sormak istediğimiz pek cok konu var.. vtunceracikgoz@gmail.com mail adresim yazarsanız sevinirim